21 Mayıs 2007 Pazartesi

Video:Yemen Türküsü

Sarıkamış'ta şehit olan askerlerimiz in arasında Yemen'den gelenler de vardı. Sarıkamış şehitleri için yapılmış bir video.

Özhan Eren-Sarıkamış Türküsü

Sarıkamış’ta 40 bin asker şehit oldu

Sarıkamış’ta 40 bin asker şehit oldu


Sarıkamış Harekâtı’nda esir düşen İsmail İrfanoğlu’nun savaş ve esaret anılarını kitap haline getiren oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu, Sarıkamış’ta ölen Türk askerinin toplam sayısının 40 bin civarında olduğunu söylüyor.



“Trenle, kuzeye doğru, uzun bir yolculuk başladı. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Yolculuğun sonunda çok büyük bir şehre geldik. Burasının Kazan şehri olduğunu öğrendik. 1915’in şubat ayındayız. Kazan, soğuk bir yerde. Tiflis’ten gelinceye kadar pek bir şey hatırlamıyorum. Zira savaşın vermiş olduğu bitkinliği henüz atlatamamıştık. Kazan’da trenden indik ve bazı ihtiyaçları giderecek alışveriş ettik. Tekrar trene bindirildik. Sibirya’ya gitmek üzere tren yola çıkarıldı.”

Bu sözler Birinci Dünya Savaşı’nda Allahüekber Dağları’nda savaşan ve on binlerce Türk askerinin hayatını kaybettiği Sarıkamış’ta esir düşüp Sibirya’ya gönderilen İsmail İrfanoğlu’na ait. 1961’de ölen İrfanoğlu’nun savaş ve esaret yıllarında yaşadıkları oğlu Ahmet Rıza İrfanoğlu tarafından kitap haline getirildi. İsmail İrfanoğlu’nun, 1935-45 yılları arasında memleketi Rize’de din adamı olarak görev yaptığı sırada anlattığı anıları, yakın tarihimizde çok önemli bir yere sahip olan Sarıkamış Harekâtı’na da ışık tutuyor.

Ahmet Rıza İrfanoğlu, “Allahüekber Dağları’ndan Sibirya’ya” adlı kitabında, molla olarak yetişen babası İsmail İrfanoğlu’nun, din adamlarının orduya katılması zorunlu olmamasına rağmen gönüllü olarak nasıl Enver Paşa’nın komutasında yer aldığını, Allahüekber Dağlarını alışlarını, Sarıkamış’ta ölen binlerce askerin arasından nasıl kurtulduğunu, ardından yakalanıp esir olarak Sibirya’ya gönderilişini ve orada yaşadığı 4 yıl boyunca başından geçenleri anlatıyor.

Yazarın üzerinde en çok durduğu konulardan biri Sarıkamış’ta alınan büyük yenilgi ve kaybedilen on binlerce Türk askeri. İsmail İrfanoğlu anılarında, harekâttan önce kurmay heyetin şiddetli soğuk, cephane yetersizliği ve açlık gibi önemli olumsuzluklar sebebiyle uyarıda bulunduğunu; ama Enver Paşa’nın hiç kimseyi dinlemeyerek Sarıkamış’a harekât emrini verdiğini söylüyor. 9, 10 ve 11. Kolorduların, Allahüekber Dağları’ndan hareket ederek Sarıkamış’a ulaşmaya çalışırken, pusuya yatmış Rus askerlerinin saldırısı ve soğuk yüzünden çok önemli kayıplar verdiğini söyleyen İrfanoğlu, kendisiyle birlikte çok az kişinin kurtulduğunu belirtiyor.

Sarıkamış Harekatı’yla ilgili tartışmaların odağında ise ne kadar askerin şehit olduğu konusu yer alıyor. 90 bin rakamını abartılı bulan tarihçiler bu sayının 35 bini geçmeyeceğini iddia ediyor. Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Yavuz Özdemir ve Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu gibi bazı tarihçiler bu sayının cumhuriyetin ilk yıllarında milli duyguları artırmak için propaganda aracı olarak kullanıldığını ileri sürüyor. Ahmet Rıza İrfanoğlu da bu görüşü paylaşıyor. 90 bin rakamının 1914-1920 yılları arasında Birinci Dünya Savaşı ve ardından Ermenilere karşı verilen Kars savaşı sonucu ölen kişi sayısına denk gelebileceğini belirten Ahmet Rıza İrfanoğlu, Sarıkamış’ta ölen Türk askerinin 40 bin civarında olduğunu düşünüyor.

Bolşevik İhtilali sırasında Rusya’dan kaçış

İsmail İrfanoğlu anılarında, sürgün yılları boyunca, Türk esirlerinin başına din adamı olarak nasıl atandığını ve Rusya’daki aile yaşamı ile kültürel hayatı öğrenme şansına sahip olduğunu da anlatıyor.

Dört yıllık esaret sonunda 1917’deki Bolşevik İhtilalini fırsat bilerek Rusya’dan kaçan İrfanoğlu, kaçış sırasında Bolşevik lider Lenin’in yandaşları tarafından yakalanıp kurşuna dizilmek istendiğini ama Türk askeri olduğu anlaşılınca serbest bırakıldığını anlatıyor. Kitabın sonunda ise İsmail İrfanoğlu’nun, yaşadığı onca olaya rağmen hiç yara almadan memleketi Rize’ye dönmeyi başardığı ve hayatının kalan kısmında hem ticaretle uğraştığı hem de din adamı görevini yerine getirdiği belirtiliyor.

Kaynak: http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=19746

Sarıkamış Allahüekber Dağları Türkiye’nin 34. Milli Parkı oldu


span.fullpost {display:none;}



span.fullpost {display:inline;}


(for layouts)


span.fullpost {display:inline;}

span.fullpost {display:none;}


Sarıkamış Allahüekber Dağları Türkiye’nin 34. Milli Parkı oldu
28.10.2004 08:46:00


Sarıkamış Allahüekber Dağları Milli Parkı 19 Ekim 2004 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile resmen ilan edildi. Yaklaşık 23.500 hektarlık bir alanı kaplayan 34. Milli Parkımızla birlikte tüm Türkiye’deki Milli Park alanları 710.000 hektara ulaşmış oldu.
Söz konusu Milli Parkı da kapsayan ve WWF gibi uluslararası doğa koruma kuruluşları tarafından dünyanın en önemli biyolojik çeşitlilik merkezlerinden biri olarak kabul edilen Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nde doğanın korunması yönünde atılan her adım, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından takdirle karşılanmaktadır. Bunu takiben, Önemli Kuş Alanı ve Önemli Bitki Alanı olan Ağrı Dağı’nın Milli Park ilan edilecek olması, WWF-Türkiye’nin Kafkasya Ekolojik Bölgesi’nde bir korunan alanlar ağı oluşturulması çabalarına büyük katkı sağlayacaktır.

WWF-Türkiye Çevre Koruma Direktörü Atila Uras; “Korunan alanlarımızın artırılması yönünde önemli bir gelişme olarak gördüğümüz bu süreçte emeği geçen tüm Çevre ve Orman Bakanlığı mensuplarını Türkiye doğasının korunmasına gönül vermiş destekçilerimiz ve Vakfımız adına kutluyoruz. Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’yle ortaklaşa yürüttüğümüz “Türkiye’nin Dünyaya Armağanları Projesi” kapsamında belirlenen sıcak noktaların da koruma alanı ilan edilmesini diliyoruz.” dedi.




Birinci Dünya Savaşı'nda Sarıkamış Kuşatma harekatı sırasında hastalık ve soğuktan donma sonucu şehit olan 60 bin askerin anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan "Sarıkamış Allahuekber Dağları Şehitliği", ziyarete açıldı. Allahuekber Dağları güneyinde, Sarıkamış-Kars çevre yolunda kurulan şehitlik anıtı 3 bölümden oluşuyor.
Kültür Bakanlığı'nca 12 milyar liraya yaptırılan şehitliğin 1. bölümünde zafer sütünü bulunuyor. İkinci bölümde 500 şehit adının yazılı olduğu kitabelerin yer aldığı şehitliğin üçüncü bölümünde ise Prof. Dr. Tankut Öktem'in yaptığı, büyük kaideler üzerine yerleştirilen iki anıt göndere yükseliyor.
Allahüekber Dağı


Sarıkamış kuşatma harekatı tarihçesi

Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı başlangıcında 1878 yılından beri Rus işgalinde bulunan Sarıkamış, Ardahan ve Kars'ı düşman işgalinden kurtarmaya karar vermişti.
Zamanın harbiye nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın emri üzerine 118 bin askerle 22 Aralık 1914'te, 3. Ordu Harekata başladı. Enver Paşa, 3. Ordu'nun Komutanlığı'na da vekalet etmekteydi.
Savaşa lojistik yönden hazırlıksız başlayan dokuz, on ve onbirinci kolordular, eksi 40-50 derece soğukta, 60- 70 santimetre kar üzerinde, Rus birlikleriyle kahramanca savaştı.
Allahuekber Dağları, 37 bin şehit verilerek aşıldı ve Sarıkamış kuşatıldı. Sarıkamış kuşatma harekatı ise aşırı soğuk ve açlık yüzünden, hedef ele geçirilemeden 5 Ocak 1915'te sona erdi.
Bu Dağlarda Osmanlı ordusu, cephede, hastalık ve donma sonucu 60 bin şehit verdi.
Her türlü imkana sahip ve yıllardır savaşa hazırlanan Rus Birlikleri de bu savaşlarda 32 bin askerini kaybetti.
"Sarıkamış Kuşatma Harekatı", Türk milletinin vatanı ve mukaddes değerleri uğruna neler yapabileceğini gösteren en iyi örneklerden biri olarak tarihe geçti.




Allahüekber Dağı’na saygı yürüyüşü düzenlendi. 5 bin kişi, şehitlerin güzergahını izleyerek vardığı Sarıkamış Şehitliği’ne güller bıraktı.
ALLAHÜEKBER Dağları’nda donarak şehit olan 90 bin Mehmetçik, facianın 90’ncı yıldönümünde bir dizi etkinlikle anıldı. Erzurum’dan ve Kars’tan şafakla birlikte yola çıkan yaklaşık 5 bin kişi, 2 metre karda saatlerce yürüyerek Allahüekber Dağları’ndaki şehitlikte buluştu. Ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez, AKUT Başkanı Nasuh Mahruki, Erzurum Kalkınma Vakfı Başkanı Necati Bölükbaşı ve yüzlerce katılımcı, 90 bin şehidin yattığı Allahüekber Dağları’ndaki şehitliğe tırmanış için dün saat 05.30’da Erzurum kent merkezinden Kars’ın Sarıkamış İlçesi’ne hareket etti.

Saat 10.00’da Erzurum’un Şenkaya İlçesi’ne bağlı Gaziler Köyü’ne ulaşan konvoy, davul-zurna eşliğinde karşılandı. Sarıkamış’ta Rus ordusunu kuşatıp imha etmek üzere bu güzergahı izleyen ancak kış koşullarında donarak şehit düştüğü Allahüekber Dağları’na doğru tırmanışa geçen Erzurum ekibine, Kızılçubuk Köyü’nde Kars ekibi de katıldı. Her iki ekibi de 9. Kolordu Komutanı Korgeneral Hayri Kıvrıkoğlu karşıladı. Yürüyüş, - 3 derece soğuk ve güneşli bir havada devam etti. Saygı yürüyüşüne katılan yaklaşık 5 bin kişi, 12 kilometrelik yolu 4 saatte alabildi.

Sarıkamış Şehitliği’nde düzenlenen görkemli törende, Sarıkamış’ın Rus işgalinden kurtarılışını temsili olarak canlandıran Mehmetçik, büyük alkış aldı. Şehitliğe çelenklerin konulmasının ardından 5 bin kişi, dönüş için yola çıktı.

Mesajı ağlattı

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün gönderdiği mesaj, anma törenine katılanların gözlerini yaşarttı. Özkök mesajında şunları söyledi:

‘Sarıkamış, askeri açıdan var olma azminin, direncin, mücadelenin, inancın, fedakarlığın ve her şeyden önemlisi de, Türk halkı ve askerinin en zor şartlarda vatanı için neleri göze alabileceğinin abideleşmiş bir misalidir.’

-3’te yürüdüler

‘GENERAL Kış’a yenik düşen 90 bin şehit için, Allahüekber Dağları’na - 3 derecede yapılan saygı yürüyüşüne Nasuh Mahruki ile ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez önderlik etti. Sarıkamış 9. Tümen Komutanlığı’na bağlı askerlerin ön saflarda yer aldığı yürüyüşe, Genelkurmay’ı temsilen Milli Güvenlik Akademisi Komutanı Korgeneral Nejat Müldür, Erzurum Valisi Celalettin Güvenç, Kars Valisi Nevzat Turhan, Ağrı Valisi Yusuf Yavaşcan ile çok sayıda milletvekili, belediye başkanları, üniversite rektörleri ve sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı.



Gördün mü hiç?"
* 90 Bin askerimizi birkaç gün içinde şehit verdiğimiz Allahüekber dağları, Sarıkamış faciası bunun en acı örneklerinden biri. Bu acı örnek, "imparatorluktan, bir ulus yaratırken", üstelik de coğrafyanın bu bölgesinde yaratırken, ne tür bir "ortak mirası", ne tür bir "ortak anılar zincirini" paylaştığınızı gayet açık gösteriyor.

Böyle bir acıyı, böyle bir mirası, böyle bir anılar zincirini yaşamanız gerekir miydi? Kimlerin hatası, bu acıları yaşattı? Neden yaşadık? Bu soruların cevaplandırılması ayrı.

Ama kimse "bunlardan bir ulus yaratılamayacağını, yaratılamadığını da iddia edemez.

* Türk edebiyatının Homeros'u, en önemli anlatıcısı olan Yaşar Kemal, şöyle anlatmış: "Sen hiç Sarıkamış'ı gördün mü kedi? İyi ki görmedin. Sarıkamış savaşını görmemiş, yaşamamış insan dünyada hiçbir şeyi görmemiş, yaşamamış demektir.

"Fırat suyu kan akıyor"
Sen kedi, sen hiç Allahüekber Dağı'nda olup bitenleri gördün mü? İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalın ayak, başı kabak, pantalonu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz, koyunları bit dolu, donmuş elleri ile kaşınamayanları, Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kolları, bacakları, kollarla bacaklarla, gövdelerle birlikte gökten yağan kanları, Allahüekber Dağları'nın doruklarında fırtınaya, boraya tutulup donan, taş kesilen, donmuş kirpikleri, kaşları, donmuş gözleri ile bakan on binlerce askeri gördün mü hiç?

Sen bunları görmediysen hiç bir şey görmedin demektir... Balkan Harbi, Çanakkale, Sarıkamış, Amele Taburları, sen bunların hepsini birkaç yılda üst üste yaşadın mı kedi? Duymadıysan, görmediysen, bu dünyada ne hiçbir şey duydun, ne de hiçbir şey gördün." (Bir Ada Hikâyesi Üçlemesi içinde Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana.)

Kim bunları reddetmeye çalışırsa çalışsın, kim bunları azınlıklar ve çoğunluk diye ayırmaya çalışırsa çalışsın, o her dinden, her dilden, her etnik kökenden 90 bin kişi, aynen diğer yerlerde olduğu gibi, Çanakkale'de de olduğu gibi, yan yana yatıyor. Bir ulusun, "ortak acılarla, ortak bir tarihle oluştuğunun" cansız tanıkları olarak. SÜHEYL BATUM

Kaynak: http://www.ormanlim.com/sarikamis.htm

Her adım bir şehit için

Her adım bir şehit için

Sarıkamış şehitlerini anma etkinlikleri kapsamında anma yürüyüşü yapan ve Soğanlı Tepesi'ni aşan yürüyüşçüler, Yukarı Sarıkamış köyünde alkışlarla karşılandı. 2 bin 500 metre yüksekliğindeki Soğanlı Tepesi'ni 3 saatlik zorlu bir yürüyüşün ardından aşan 400'ü asker yaklaşık bin kişilik grup, Sarıkamış ilçesinin girişindeki Yukarı Sarıkamış köyünde davul-zurna eşliğinde alkışlarla karşılandılar. Buradaki yürüyüşçüler daha sonra törenin yapılacağı Yukarı Sarıkamış Şehitliği'ne geçtiler. Törende, 1914 yılında Allahuekber Dağları'nda Türk askerinin Ruslar'a karşı gösterdiği mücadele temsili olarak canlandırıldı. Askerlerin şehitlere saygı atışı yapmasının ardından Atatürk Üniversitesi (AÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü öğrencilerinin yaptığı Sarıkamış'ta Türk askerlerinin donarak şehit oldukları anı tasvir eden heykele karanfiller bırakıldı. Törende bir konuşma yapan Sarıkamış Belediye Başkanı İlhan Özbilen, Sarıkamış'ın doğal güzellikleri ve tarihle iç içe olan yönleriyle kendini tanıtmış bir ilçe olduğunu ifade etti. Sarıkamış harekatının tarihçesinden bahseden Belediye Başkanı İlhan Özbilen, Türk askerinin şiddetli bir fırtına ve aşırı bir soğuğa karşı mücadele ettiğini belirtti. Özbilen, şehitleri her yıl 26 Aralık tarihinde minnetle andıklarını belirterek, ''İsteriz ki burada şehit olan askerlerimizin torunları da bu törende bulunsunlar'' diye konuştu.

Sinan AYDIN/MERKEZ


Kaynak: http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/27/gnd121.html

Ruhi Su- Sarıkamış

Sarıkamış Allahüekber Şehitliği

http://ydbesyo.omu.edu.tr/klupler/24.jpg


Bu anıt Sarıkamış Kuşatma Harekatı’nda şehit düşen 60.000 şehidimizin anısına Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılmış ve 10 Ekim 1996 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Sarıkamış Şehitleri için hazırlanmış bir video

Sarıkamış Belgeseli (25 dk.)

Kitap: Sarıkamış'tan Esarete

Sarıkamış'tan Esarete

Yazar : Sami Önal
Yayınevi : Remzi Kitabevi




Tuğgeneral Ziya Yergök'ün anıları, Sarıkamış faciasını ve ardından esarette geçen zorlu altı yılı kapsıyor.

Sarıkamış harekatında açlık, soğuk ve bitkinlikle boğuşulan acı dolu günler... Yaralanıp Ruslara esir düştükten sonra Sibirya kamplarındaki yaşam mücadelesi ve kaçış planları... Dönüş yolunda Baku'da Mustafa Suphi'nin arkadaşlarıyla karşılaşması ve ardından Batı Cephesi'ne asker sevkıyatında görev alması...

Ziya Yergök, tarihe tanıklık eden yaşamını bir roman çekiciliğinde sunarken, savaş yıllarında gözlemlediği asker pskilojisini ve esaret yıllarında tanık olduğu Orta Asya'ya özgü geleneksel yaşam biçimlerini de çarpıcı bir üslupla yansıtıyor.

ISBN : 975-14-1075-4
Basım Tarihi : Kasım 2005

Sarıkamış Yolun Sonu

Sarıkamış Yolun Sonu

Sarıkamış Yolun Sonu, Balkan bozgunu ile başlayıp Sarıkamış'ta tamamlanan bir çöküşün dramatik tarihini gözler önüne seriyor. 1878 Savaşı'yla başlayıp 40 yıldan fazla süren ızdırabı aktaran Dr. Ramazan Balcı, ülkenin milli bünyesini sağlam tutmak için ortak acıların unutulmaması gerektiğine dikkat çekiyor. Azmin, fedakarlığın ve Türk halkı ve askerinin en zor şartlarda vatanı için neleri göze alabileceğinin bir göstergesi olan Sarıkamış, yüzyıllardır Türk toplumuyla beraber yaşayan birtakım unsanların, etle tırnak olduklarını unutup hangi değerleri göz ardı ederek neler yapabileceklerinin de ibret dolu belgeselidir.
Sarıkamış Yolun Sonu, acıyla biten ve nice kan ve gözyaşına sebep olan bu problemlerin kaynağını görmemenin daha büyük bir felaket olduğunu gözler önüne seriyor.

"İlk günlerde zorluklar kendini göstermeye başladı. Kar ve tipi sebebiyle erzak ve cephane ambarları Yeniköy'den ileriye alınamadığından, kıtaların yiyecek ihtiyaçlarını bulundukları bölgelerden temin etmeleri isteniyordu. Ayrıca cephane idareli kullanılacaktı.
Her türlü olumsuzluğun geriden gelecek ikmalle değil, ileride kavuşulacak nimetlerle giderileceği telkin edilmekteydi..."
Yazar: Ramazan Balcı
Yayınevi: Babıali Kültür Yayıncılık


Kitap: Sarıkamış Beyaz Hüzün

Sarıkamış Beyaz Hüzün

Yazar : İsmail Bilgin
Yayınevi : Timaş Yayınları

"Faik Çavuş, şunu aklına koy ki, sen de ideallerini unutacak ve unutulacaksın."

"Unutulmayacağım! Beni unutamayacaklar." Faik Çavuş öfkeyle dizlerinin üstüne çökte. Ellerini açıp haykırdı: "Beni unutmayacaklar! Ne beni ne de bizleri! Akıbetimiz ne olursa olsun, Sarıkamış'a yürüyenleri unutmayacaklar!

Sarıkamış'a girsek de girmesek de bizi unutmayacaklar!

Mezarımız olsa da, olmasa da, bizi unutmayacaklar!"

Sarıkamış Harekatı, her türlü imkansızlıklar içinde kırık bir ümidi gerçekleştirmeye yönelen ama sonu hazinle biten bir felakettir. Sarıkamış/Beyaz Hüzün, tarihimizdeki bu hazin harekatın nasıl gerçekleştiğini anlatmak, askerimizin hem tabiatla, hem de Ruslarla olan mücadelelerini gözler önüne sermek ve Sarıkamış şehitlerinin hatırlanmasını sağlamak amacıyla kaleme almıştır. Bu kitap; okurları tarihin acılarla dolu bir sayfasına, bütün olanaksızlıklara ve karakışa rağmen Osmanlı askerinin vatanını korumak için inançla ve azimle verdiği mücadeleye tanıklığa davet eden bir hüznün hikayesidir.

ISBN : 975-263-356-0
Basım Tarihi : Aralık 2005

Kars-Sarıkamış Haritası


Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Resim:Kars_%28tr%29.svg


Sarıkamış Haritası:
http://harita.turkcebilgi.com/Sar%C4%B1kam%C4%B1%C5%9F_haritasi/

Kafkas Cephesinde: Sarıkamış Savaşı (TTK)

1914-1915 YILLARI SAVAŞLARI
Kafkas Cephesinde: Sarıkamış Savaşı

Osmanlı Rus-Sınırı
Karadeniz olayı üzerine Ruslar Anadolu'nun kuzey-doğu sınırında saldırıya başlamışlardı. Bu bölgede Osmanlı-Rus sınırı Ayastefanos (Yeşilköy) ve Berlin Antlaşmalarıyla saptanmış bulunuyordu. Karadeniz'in kuzeyinde bir noktadan hareketle güney doğuya zikzak bir biçimde ilerlemekte olan sınır, Artvin, Oltu ve Baradız'ın güneyinden geçerek bundan sonra daha da güneye kayıp doğuya yönelmekte ve Ağrı'nın doğusunda bir noktada İran sınırına ulaşmakta idi. Ve buna göre de Batum, Ardahan ve Kars da Rusya'da kalmaktaydı.

Birinci Dünya Savaşı'nda bu sınırın ötesinde yani Rus topraklarına ve berisindeki Türk topraklarına yapılacak olan hareketlere "Kafkas Hareketleri" denilmesi, Kafkasya'nın coğrafya alanını pek de karşılamamaktadır. Aslında bu hareketler Kafkasya dağlarının güneyinde ve Anadolu'nun doğusunda yer almaktadır.

Osmanlıların Kafkasya'da giriştikleri savaşların amacı üç kademeli olarak gelişecektir: Birinci kademe 877-78 Savaşı sonunda Ruslara bırakılmış olan Batum, Ardahan ve Kars'ın geri alınmasıdır, ikinci kademe de daha önceki savaşlarda Ruslara kaptırılmış olan Kafkas halkını ve en çok Müslümanları Rus boyunduruğundan kurtarmaktır. Üçüncü kademeye gelince Hazar Denizi dolaylarında Orta Asya'da yaşayan Türklerle temasa geçerek Pan Turancılık planını gerçekleştirmektir. Bu üç kademeli amaçtan birincisi, aynı zamanda Doğu Anadolu vilayetlerinin savunmasını sağlayan bir nitelik taşıdığından gerçekçidir, ikincisi ve üçüncüsü ise gerçekten çok hayal ürünüydü.

Kafkasya’da Osmanlı Amaçları
Rusya'nın Kafkasya'dan Osmanlı İmparatorluğuna yönelmiş olduğu ve Birinci Dünya Savaşı' nda da yönelteceği savaşların amacı da üç aşamalıydı. Birinci aşama Doğu Anadolu'yu istila ederek Güneyde İskenderun'dan Akdeniz'e ulaşmak. İkinci aşama Karadeniz'de Trabzon'u aldıktan sonra kıyı yolu ile İstanbul'a kadar uzanmaktı. Üçüncü aşamaya gelince, Doğu Anadolu yönünden ve Dicle-Fırat havzasından Basra Körfezi'ne çıkmaktı. Birinci ve ikinci aşamalarda Rusya, Balkanlarda yaptığı gibi Hıristiyan halkın ve en çok Ermenilerin avukatlığını yapmaktadır. Üçüncü aşamada ise çıkarları İngiliz çıkarları ile çatışmaktadır. Bu nedenle Rusya, uzlaşma devletleri tarafında bulunduğu için bu amaçtan vazgeçmiş gibi görünmekteydi.

Kafkasya’da Rus Kuvvetleri

Dünya Savaşı'nın başlarında Rusların Kafkasya'da önemli kuvvetleri yoktu. Ruslar da Almanlar gibi savaşın kısa süreceğine ve sonucun Avrupa'da alınacağına inanmakta idiler. Rus Başkomutanlığı'na göre İstanbul'a giden yol Berlin'den geçmekteydi450. Nitekim aniden Osmanlıların savaşa girecekleri kuşkusunun başlaması üzerine Kafkas ordusuna önem verilmeye başlandı. Ekim ayı sonunda bu ordunun bütün kuvveti, 100 tabur ile 117 bölük ve 250 toptan ibaretti. Bu, insan sayısı itibarıyla 100.000 er ve 15.000 atlı demekti. Bunların dışında geri hizmetlerde ve yedek olarak kullanılacak 150.000 kişilik bir kuvvet de vardı. Savaşın başlayacağı günlerde bu kuvvetlere 4 Ermeni taburu ile 2 Gürcü taburu katılacaktır451. Kafkas Ordusu görünürde Genel Vali Varantsov Dashkov komutasındaydı. Gerçekte ise komutan, Kafkasya'yı çok iyi tanıyan Kurmay Başkanı General Yudiniç idi. Genel Vali'nin karargahı ve kurmay heyeti Tiflis'te bulunuyordu. Kafkas ordusunun savaş planı, savunma esasına ve sınır yakınlarında bölgesel saldırı hareketlerine girişmek üzere düzenlenmişti.

Osmanlı Kuvvetleri

Yukarıda da belirtildiği gibi Ekim ortalarına kadar Osmanlı Başkomutanlığı kesin bir savaş planı düzenlememişti. 20 Ekim'de Bronzard tarafından esasları saptanan ve Enver Paşa tarafından kabul edilen savaş hareketleri planında,Kafkas cephesinde Osmanlı ordusunun Rus kuvvetlerini oyalamakla yetineceği belirtilmişti. Bu görev de 3. Orduya verilmişti. 3. Ordu, 8,9 ve 10. kolordularla nizamiye ve yedek süvari tümenleri ve sınır birlikleri ile kale birliklerini kapsamakta idi. Bütün bu kuruluş ve birlikler, savaş başlayacağı sırada sayı bakımından 190.000 insan gücü, 60.000 hayvan, 168 top ve 44 makinalı tüfekle derme çatma birkaç atlı birlikten ibaretti. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Kurmay Başkanı da Gazi Bey'di. Ordugahı da Erzurum'daydı.

Görünürde Osmanlı kuvvetleri Rus kuvvetlerine üstündü. Fakat bu üstünlük ancak sayı ve moral bakımdandı. Kaldıki 190.000 olarak gösterilen askerden eğitim görmüş ve savaşacak durumda olanlar bu miktarın yarısı kadardı. Üstelik de ordu yiyecek-giyecek ve taşıt araçlarından yoksundu. Doğu Anadolu' nun da korkunç kışı başlamak üzereydi. Kar yüksek dağlara düşmüş, derece sıfırın altına inmişti. Bu durumda 3. Ordu Komu-tanlığı'nın ilk kararı, savunmada kalmaktı.

İlk Rus Saldırıları

1 Kasım'da, Karadeniz olayından üç gün sonra, Rus birlikleri sınır boylarında Osmanlı karakollarına saldırmaya başladılar. 2 Kasım'da General Bergman komutasında önemli Rus birlikleri Karaurgan, Oltu, Kağızman'dan hareket ederek sınırı aştılar. Zivin, Doğu Beyazıt ve Diyadin'i ele geçirdiler.

3. Ordu Komutanı Hasan izzet Paşa, Rusların üstün kuvvetlerle büyük saldırıya geçtiklerini sanarak önceki kararını yürütmek üzere birliklerine emir verdi. Buna göre ordunun bütün kuvvetleri Erzurum dolaylarında toplanacak ve Erzurum Kalesi'nden de faydalanarak burada savunma savaşı yapılacaktı. Ne var ki, 4 Kasım'da Rus birliklerinin yürüyüşü yavaşlamamış ve amaçlarının Erzurum istikametinde büyük bir saldırı geliştirmek olduğu yolunda tahminler zayıflamıştı.

Birinci Köprü Muharebesi

5 Kasım'da Hasan İzzet Paşa'ya Genel Karargah'tan Köprü Köy dolaylarına gelmiş olan Rus kuvvetleri üzerine saldırıya geçmesi emri verildi. 6 Kasım'da Rus ve Osmanlı kuvvetleri arasında temas hasıl oldu.

Ertesi günü savaş başladı. Rusların 22 taburuna karşılık Osmanlıların 26 taburu vardı. Ne var ki, Osmanlı birlikleri arasında bağlantı sağlanamadı. Düşman üzerine yürümekte olan Osmanlı birliklerinden kimileri keşif yapamadıklarından baskına uğradı. Eğitimsiz ve disiplinsiz asker, tüfeklerini ve çantalarını bırakarak kaçmaya başladı. Bu durumu düzeltmek için epeyi zahmet çekildi. 8 Kasım'a kadar devam eden muharebede iki taraf da kesin bir sonuç sağlayamadı. Yedekleri bulunmayan düşman birlikleri önceden hazırlamış oldukları savunma mevzilerine çekildiler.

İkinci Köprü Muharebesi

Hasan İzzet Paşa da düşmanı kovalamak niyetinde değildi. Mevzilerini kuvvetlendirmeye ve yeni saldırı için birliklerine çeki düzen vermeye koyuldu. Enver Paşa ise Birinci Köprü Muharebesi'nin yarattığı olumsuz havayı dağıtmak için de düşmanın kendisini toparlamasına meydan vermemek amacıyla Hasan İzzet Paşa'ya, bütün kuvvetleriyle düşmana saldırmasını ve bir kolordu kadar tahmin edilen kuvvetinin yok edilmesini emretti. Hasan İzzet Paşa böyle bir saldırı için hazırlıklı olmamakla beraber verilen emre uyarak, 10 Kasım'da düşmanın Köprü Köy dolaylarındaki mevzilerine saldırıya geçti. Osmanlı saldırısına Ruslar, bütün kuvvetleriyle karşı koymaya çalıştılar. Osmanlıların iki kolordusu karşısında kuvvetlerinin yüzde kırkını kaybedince geri çekilmeye başladılar. İki yanlarından izlenme devam etmekteydi. Çekilme Azap bölgesindeki eski mevkilerine kadar devam etti. 17 Kasım'da Osmanlıların bu mevkileri de ele geçirmek için yaptıkları saldırılar başarıya ulaşamayınca Hasan İzzet Paşa, savaş hareketlerini durdurmak zorunda kaldı.

Osmanlılarda Memnunsuzluk

3. Ordu'nun Rus kuvvetlerini yok etmekteki başansızlığı Enver Paşa’yı çok üzmüştü. İttihat ve Terakki Genel Merkezi ile Erzurum, Van ve Trabzon valileri ve Teşkilat-ı Mahsusa (Özel Teşkilat) da üzgün ve Enver Paşa'ya karşı küskündü. Bunlara göre dinamik ve cesur komutanlarla saldırıya geçildiği takdirde Rus Kafkas ordusu bozguna uğratıldıktan başka Kafkasya bile alınabilirdi. Sözü edilen başarısızlıktan Alman İmparatoru ile Genelkurmayı da her halde hayal kırıklığına uğramıştı. Şöhretini ve mevkiini ataklığına borçlu olan Enver Paşa, şöhretinin yıpranmasına katlanamazdı.

Kafkasya’yı İstila Planı

Bu başarısızlıklardan Kafkasya'yı istila etmek planı canlandı. Gerçi bu düşünce daha öncede tartışılmıştı. Fakat Genel Karargahtaki Türk kurmayları, harekete geçilmesi için Karadeniz'de üstünlük kurulmasını, Bulgaristan yolunun açılmasını ve ilkbahar mevsiminin beklenmesini şart koşmuşlardı. 17 Kasım'dan beri bu şartların gerçekleşmesi bir yana bırakılarak söz konusu planın esasları şu suretle saptandı: Kafkas Rus Ordusu, cepheden 3. Osmanlı Ordusu tarafından tesbit edilecek iran'dan ve Karadeniz'den gönderilecek kuvvetlerle iki yandan sarılacak. Iran kuvvetlerinden bir kısmı ile Teşkilat-ı Mahsusa birlikleri Türk yerli halkını ayaklandırarak Rus Kuvvetlerini arkadan vuracaktır. Bu esaslar, Enver Paşa ile Alman yardımcıları arasında tartışıldı ve varılan genel kanı şu oldu: Yapılacak hareketler imkansız olmamakla beraber tehlikelidir. Planın yürütülmesi ile ilgili olarak Wangenheim Alman yüksek komutanlarına şu tavsiyede bulundu: "Arkadaşça fakat ihtiyatlı davranmalı ve bütün sorumluluk Türk Genelkurmayı'na ve en çok Enver Paşa'ya yüHetilmelidir''453. Sözü edilen planın ilk başarı koşulu gizli tutulmasında idi. Bu nedenle plan, genel karargahtaki görevli Türk kurmaylarının bilgisi dışında hazırlanmıştı. Planın yürütülmesi için gerekli incelemelerin yapılmasına sıra gelince, Hafız Hakkı Paşa plandan haberdar edilerek onayı alındı. 24 Kasım'da Teşkilat-ı Mahsusa'dan Rıza Bey, birliğinin Artvin'i alması planının olumlu gerçekleşeceği yolundaki umutları kuvvetlendirdi. Bir gün sonra Hafız Hakkı Paşa sözde 3. Ordu'nun durumunu incelemek, as-lındaysa Enver Paşa planın gerçekleştirme koşullarını bildirmek üzere Mecidiye Kruvazörü ile Trabzon'a gönderildi.

2 Aralıkta Hafız Hakkı Paşa, Köprü Köy'deki karargahında Hasan izzet Paşa ile görüşerek onu Ruslarla karşı saldırı yapabileceğine inandırdı. Oysaki ne Kurmaybaşkanı ne de kolordu komutanları böyle bir saldırıya geçilebileceğine inanmamışlardı. Ordu araç ve gereçlerinin sağlanması şartını öne sürmüşlerdi. Hafız Hakkı Paşa bu hususu sezmiş, her ne bahasına olursa olsun saldırıdan yana olduğu için iki kolordu kumandanlığınında kendisine verilmesini istemişti. Henüz bir kolorduya değil, bir tümene bile komuta etmemiş olan Hafız Hakkı Paşa'nın bu isteği Enver Paşa'yı tedirgin etmişti. Kendi düşüncesi ürünü olan bir planın yürütülmesinde Hafız Hakkı'nın kazanacağı bir başarı, Enver'in şöhretini gölgelendirebilirdi.

Enver Paşa 3. Ordu’da

Belki de bu nedenle 6 Aralık'ta Enver Paşa Bronzard Paşa ile Yavuz Zırhlısına binerek Erzurum'a gitmek üzere Trabzon yolunu tutmuştu. 8 Aralık'ta Trabzon'da karaya ayak basmış, oradan da Erzurum'a geçerek 13 Aralık'ta 3. Kolordu karargahının bulunduğu Köprü Köy'e ulaşılmıştı. 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ile yaptığı görüşmeler sonunda girişilecek saldırı hareketleri üzerinde onunla fikir birliğine varmıştı. 17 Aralık'ta da Erzurum'a dönmüştü.

Bu arada yapılacak büyük saldırı hareketleri ile ilgili olmak üzere yüksek komuta heyetinde önemli değişiklikler olmuştur. Enver Paşa'nın eniştesi ve İstanbul Merkez Komutanı Halil Bey, kurulacak bir tümenin başında İstanbul'dan Tebriz yönünde harekete memur edilmişti. Bu tümenin görevi, Tebriz üzerinden Dağıstan'a yürümek, Kafkas İslam memleketlerini Ruslara karşı ayaklandırmak ve 3. Ordu'nun karşısında bulunan Rus ordusunu arkadan vurmaktı.

Genel karargahta Haberleşme Şube Müdürü Kazım (Karabekir) Paşa da İran, Turan ve Hindistan'da faaliyetlerde bulunacak bir başka tümenin başına getirilmişti. Kazım Karabekir'in görevinin ayrıntıları, iran'a yürüyerek Tahran'ı işgal etmek, iran'ı, Rus etkisinden kurtarmak ve mümkünse Türkistan ile Afganistan'da ayaklanmalar çıkartarak bu yerlerde İngilizlerle Ruslara karşı propaganda faaliyetlerinde bulunmaktı. Genel Karargah kurmaylarından Ali İhsan Paşa'ya gelince o da 2. Ordu Kurmay Başkanlığı'na atanmıştı.

3. Ordu'daki değişiklikse şöyleydi: Enver Paşa İstanbul'dan hareket ettiği gün, X. Kolordu Komutanı Ziya Paşa'yı emekliye sevk ederek yerine Albay Hafız Hakkı Paşa'yı atamıştı. Bundan bir müddet sonra da Doğu Anadolu savaş bölgelerini iyi tanıyan IX. Kolordu Komutanı'nı saldırıya aykırı düşüncelerinden ötürü emekliye ayırmıştı. Enver'in bu çalımlı hareketlerinden ürken ve onun ordunun hiçbir ihtiyacını sağlamaya önem vermeden "Ya settar!" diye saldırıya geçmesinden kuşkuya düşen 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa da 18 Aralık'ta "Ben bu hareketleri yürütmeye kendimde kuvvet ve güven görmemekteyim" diyerek454 istifa etmişti. Bir gün sonra da Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı'nı üzerine aldı (19 Aralık).

Sarıkamış Savaşı

Enver Paşa'nın girişeceği ve Sarıkamış Savaşı adını taşıyacak olan savaş hareketlerinin amacı 1878'de Ruslara bırakılmış olan Kars, Ardahan ve Batum'u geri almaktı. Bu, fikir bakımından ulusal ve gerçekçi bir amaçtı. Almanlar bunun yerine Odessa'ya bir çıkartma yapılmasını veya Osmanlı kuvvetlerinin Galiçya'ya çıkartılıp Avusturya cephesinde savaşmasını önermişlerdi. Enver Paşa kabul etmemişti. Kabul etmemekte haklıydı, çünkü Ruslar er geç Kafkasya ve İran'daki durumlarından faydalanarak Doğu Anadolu'yu istila etmeye kalkışacaklardı. Enver Paşa Kafkasya üzerine tarafımızdan yöneltilecek bîr savaşta, bu bölgedeki Türk ve Müslüman halkının ayaklanıp, Osmanlılara destek olacağını varsaymaktaydı.

Savaş Koşulları

Savaşa katılacak Osmanlı kuvvetlerinin esasını 3. Ordu teşkil ediyordu. Üç kolorduyu kapsayan bu ordunun savaşa yarar kuvveti 90.000 kadardı. Biri Irak'tan, diğeri İstanbul'dan gönderilecek iki tümenle bu mevcudun 120.000'e çıkartılabileceği düşünülmüştü. Ayrıca Batum civarında da bir çıkartma yapılması da hesaplanmaktaydı. Rus kuvvetlerine gelince, Osmanlı 3. Ordusu cephesi karşısındakiler 60.000 kadardı.

Osmanlı kuvvetlerinin sayı üstünlüğüne eklenecek başka bir üstünlükleri daha vardı, O da askerin cesareti, yürüyüşe, yoksulluğa katlanma kudreti ve yaptıkları savaşın ulusal nitelik taşıdığı yolundaki kanılarıydı. Ne var ki, bu üstünlüğü gölgelendiren faktörler hiç de az değildi. Askerin çoğu büyük bir savaş planını gerçekleştirmek için manevralarla yetiştirilmiş değildi. Yiyecek, giyecek bakımından yeteri kadar donatılmış da değildi. Geri ve sağlık hizmetleri Tanrı'nın yardımına bırakılmıştı. Savaşılacak bölgede yol şebekesi, bir tek yolun dışında da yok gibiydi. Yollar da karla örtülüydü. Kimi yerlerde karın kalınlığı bir buçuk metreyi bulmaktaydı. Isı da -20, -25 derece arasında oynamaktaydı. Nihayet bütün bunlara Başkomutan Vekili ve 3. Ordu Komutanı Enver Paşa'nın da toptancılığı eklenmekteydi. Paşa cesur, vatansever ve zekiydi. Fakat büyük savaşlar yönetmek tecrübesinden yoksundu. Ne askere ne de komutanlara karşı hiçbir merhameti yoktu. Sınırsız ve sert bir disiplinle her şeyin çözülebileceği gibi bir mantığın kurbanıydı.


Osmanlı Saldırısı

Enver Paşa bu koşullar içinde 3. Ordu'nun bütun kuvvetleriyle saldırıya geçmeye karar verdi. Saldırı Rus kuvvetlerini bir çember hareketi ile savaşa zorlayarak yenmek esasına dayandırılır işti. Bu maksatla XI. Kolordu ve süvari tümeni Aras'ın güney ve kuzeyinde bulunan ve yaklaşık olarak bir kolordu ile bir süvari taburundan ibaret olan Rus kuvvetlerini gösteri saldırılarla oyalayarak yerinde mıhlayacak, bu esnada IX. ve X. Kolordularla da Bardız ve Oltu üzerinden düşmanın sağ kanadını çevirerek Araş vadisine atıp, Sarıkamış ve Oltu hattından uzaklaştıracaktı. 22 Aralık'ta çevirme saldırısı, plan gereğince başladı. IX. Kolordu Bardız; X. Kolordu Oltu yönünde ilerledi. Zayıf Rus kuvvetlerine karşı başarılar kazanıldı. Bu arada bir Rus saldırısı da püskürtüldükten sonra Osmanlı kuvvetleri Oltu ile Bardız'a girdiler. Bir yandan da Ardahan ve Kars üzerine yürüdüler. Ne var ki bu başarılar, sonra gölgelenmeye başladı. Enver Paşa'nın kuşatma kollarını 15 kilometre doğuya kaydırması, ordu ile kolordular ve birlikler arasında haberleşmenin normal bir biçimde yapılamaması, yorgun askerin bir gün bile istirahat ettirilmemesi saldırı gücünü yıpratmaktaydı.

Enver Paşa 25 Aralık'ta IX. Kolordu'nun bir tümeni ile Bardız'dan yoluna devam ederek, Sarıkamış'a 6 kilometre yaklaştı. Bir Rus birliği yolunu kapamaktaydı. Bu esnada Rus karargahında Sarıkamış'ı boşaltmak ve geri çekilmek tartışılıyordu. Ruslar X. Osmanlı Kolordusu'nun Allahüekber Dağı'ndan ilerlemekte olduğunu, XI. Kolordu'nun da kendilerine karşı saldırıya geçtiğini öğrenmişler ve kötümserliğe kapılmışlardı. Enver Paşa 26 Aralık'ta olumsuz sonuçlanan iki saldırıdan sonra X. Kolordu, nun gelmesini beklemeye başlamıştı. X. Kolordu'nun gelmesiyse hiç de kolay değildi. 25 kilometrelik Allahüekber yaylasında kar bir metreyi aşıyordu. Asker saatte ancak bir kilometre ilerleye-bilmekteydi. Gece ve gündüz yürünerek ve yolda soğuk, açlık ve yorgunluktan 10.000 can kırıldıktan sonra ancak 3000 kişi Sarıkamış'a ulaşabildi (27 Aralık). Bu koşullar altında 30 Aralık'ta Rusların 22 yaya taburuyla 12 süvari bölüğüne ve 22 topuna karşılık X. Kolordu'nun giriştiği iki saldırıdan önemli bir sonuç alınamadı. Bu sıralarda IX. Kolordu'nun gerisini örten tümen de mevzilerini bırakmak zorunda kalmıştı.

Osmanlı Çekilişi

4 Ocak'ta Sarıkamış'ın kuzey sırtlarında 20 kilometrelik geniş bir cepheyi tutan yaklaşık 7000 kişilik Osmanlı kuvvetine karşılık Ruslar 30.000 kişiyle saldırıya geçtiler. Saldırı planı Osmanlı kuvvetlerini doğudan ve batıdan kesmek, bir süvari tümeni ile de sol yanın gerisine sarkmaktı. Enver Paşa için bundan sonra çözülmesi gerekli olan sorun 3. Ordu kalıntısını geri çekmekti. Sarıkamış'taki kuvvetlerin komutasını, rütbesini Orgeneralliğe yükselttiği Hafız Hakkı Paşa'ya bırakarak cepheden ayrıldı (5 Ocak). Aynı gün IX. ve X. Kolordulara geri çekilme emri verildi. Bu emrin verilmesinde geç kalınmıştı. Geri çekiliş sırasında Bronzard kolundan yaralandı. Ali İhsan Paşa ve IX. Kolordu esir düştü. Hafız Hakkı Paşa'da atını dört nala sürerek canını zor kurtarabildi. X. Kolordu da ağırlıklarını ve bu arada 12 sahra topunu uçuruma yuvarlayarak geri çekilmeye devam etti. 8 Ocak'ta Enver Paşa, 3. Ordu Komutanlığı'nı Hafız Hakkı Paşa'ya bırakarak Erzurum üzerinden İstanbul yolunu tuttu. Bundan sonra Osmanlı kuvvetleri çekilmelerinde büyük kayıplar vererek, 18 Ocak'ta Sarıkamış'tan önceki mevkilerine döndüler. Düşman kuvvetleri de sarsılmış ve yorulmuş bulundukları için duraklamak zorunda kaldılar. Sarıkamış Savaşı artık sona ermişti.

Sarıkamış Savaşı Sonucu

Büyük ümitlerle girişilen Sarıkamış çevirme saldırısı üç hafta kadar sürmüş ve büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. Enver Paşa, lakonik bir sözle bu olayı şöyle anlatmıştır: "Gittik, gördük, saldırdık, geri döndük". Doğru, fakat ne bahasına! 3. Ordu'nun kahramanlıkları, Ruslardan çok yüksekti. Fakat kara kışın karşısında mevcudunun yarısını (70-80 bin kişi), toplarıyla silah ve taşıt araçlarının da yarısından fazlasını kaybetmişti. IX. Kolordu Komutanı ve karargâhı esir düşmüştü. Ordu Komutanı Hafız Hakkı Paşa tifüse yakalanmış, sonra da ölmüştü. Enver Paşa'ya gelince, geri çekilme sırasında bir aralık büyük bir bunalım geçirmiş, Türk ulusundan özür dileyen vasiyetnamesini yazarak intihar etmeye karar vermişti. Talat Paşa'nın etkisiyle ve zorlukla bu fikrinden vazgeçirilmişti. Ordunun nesnel ve moral kayıplarına, savaşılan bölgenin Türk ve Müslüman halkının kayıplarını da eklemek gerekir: Birçok köy savaş kuralları gereği yakılmış veya harap edilmiştir. Halk Rusların ve en çok Ermenilerin zulmünden korkarak varını yoğunu bırakıp, Erzurum doğrultusunda göç etmeye koyulmuştur.

Bu trajedi niteliğini taşıyan görüntüsüne rağmen Sarıkamış Savaşı, Balkan Savaşlarından ayrı bir ruh ile yönetilmiş ve yapılmıştır. Gençleştirilmiş olan komutanlar ve subaylar, yüksek bir disiplin ve vatanseverlik duygusu ile savaşmışlardı. Erlerde, birçok olumsuz olay dışında, bin bir güçlük ve yoksulluğa rağmen, ulusal bir savaş yaptıklarının bilinci ile görevlerini yerine getirmişlerdi. Sarıkamış Savaşı'nın olumlu sayılabilecek bir sonucu da nasıl olsa Osmanlılara karşı günün birinde saldırıya geçecek olan Rus Kafkas Ordusunu yıpratmış olması (30.000 kayıp) ve bu cephedeki saldırıların gerçekleştirilmesi olmuştur.

Sarıkamış Savaşı'nın siyasal sonuçları da olmuştur. Bunların başında Rusların müttefiklerine Çanakkale'de Türklere karşı bir cephe açmak ve Osmanlı Imparatorluğu'nu aralarında paylaşmak fikrini kabul ettirmeleri gelir.

Sarıkamış Savaşandan sonra 3. Ordunun Kafkas Sarıkamış'tan Sonra Cephesi'ndeki yeni bir büyük saldırıya geçmesi artık söz konusu değildi. Bu ordunun 1915 yılı içindeki görevi Doğu Anadolu'yu savunmak olacaktı. Bunun için de ordunun yeniden örgütlenilmesine girişildi. Rus Kafkas Ordusu da bir yıl sonra Erzurum üzerine saldırıya geçmek için hazırlıklara başladı. Şu da var ki, Ruslar, 1915 yılında boş durmadılar. Birkaç sınır bölgesinde saldırılar yaptılar. Bir aralık da Malazgirt dolaylarına kadar gelmeye muvaffak oldularsa da püskürtüldüler. Bu son saldırılarında Ermenileri de ayaklandırıp savaşa sürüklemişlerdi.

* Kaynak: Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ord. Prof. Enver Ziya Karal, 414-424 ss.


Kaynak: http://www.ttk.org.tr/index.php?Page=Sayfa&No=155

SARIKAMIŞ HAREKATI (22 ARALIK 1914 – 05 OCAK 1915)

SARIKAMIŞ HAREKATI (22 ARALIK 1914 – 05 OCAK 1915)

Harp tarihinde felaketli bir meydan muharebesi diye geçen Sarıkamış Harekatı, kış şartlarında cereyan etmiş muhabere olarak, ayrıca sonuçları itibariyle alınması gereken önemli ve çarpıcı dersleri de ihtiva etmesi nedeniyle Türk tarihinde önemli bir örnek teşkil eder.Yavuz ve Midilli olayı ile fiilen 1.Dünya Harbine katılışımızla, 1 Kasım 1914 tarihinde itibaran Rus- Kafkas ordusu Türk hududunu taarruza başladı.Türk ve Rus orduları arasında 22 Kasım 1914’e kadar süren devre içerisinde Köprüköy ve Azap muhabereleri cereyan etmiş olup ileri geri hareketler halinde geçen bu muharebeler iki taraf için de kesin sonuçlu olmamıştır.Sarıkamış Harekatının izahına geçmeden önce; bu harekatın cereyan ettiği harekat bölgesindeki arazinin yapısı, her iki tarafın lojistik durumu ve tertibatını incelemekte fayda var.

Arazinin Genel Yapısı:

Bölgedeki en önemli mihver; kuzeyde Allahuekber Dağları ve Çakırbaba Dağı ile güneyde Aras-Karasu silsilesiyle sınırlanmış olan Erzurum –Sarıkamış- Kars mihveridir.Kış şartları da dikkate alındığında Rus kuvvetlerini kuzey yanlarını dayadığı bu bölgeden herhangi bir türk taarruzu beklenmemesine neden olan arazi kesimi ise Allahuekber Dağları ve Batıya uzantısı olan Çakıbaba Dağı’dır.Kış şartları da dikkate alındığında bu sarp arazi kesimi Rusların kuzey yanlarını emniyetli olduğu düşüncesini vermiştir.Kuzeyde çevirme harekatıyla baskın sağlanabilecek yaklaşma istikameti Erzurum-Tortum-Kale Boğazı-Oltu-Penek-Kosor boğazı-Sarıkamış mihveridir.Bu mihverin en büyük mahsuru Allahuekber Dağlarının aşılmasıdır.Diğer istikamet ise Kosa-Partonos-Çakırbaba Dağı üzerinden geçerek Bardız-Sarıkamış’a uzanan yaya piyade, yük taşıyan hayvan ve dağ topçusunun geçişine elverişli olan yoldur.Bu istikametler kış şartlarında özel eğitime ve teçhizata sahip olmayan hiçbir birliğin bir çevirme manevrasına dayanamayacağı istikametlerdir.Lojistik desteğe gelince , ordu için 88 bin ton hububat gerekliyken, elde 1250 ton hububat vardı.Dolayısıyla askerler başlangıçtan nakleden kollar ancak 6-8 günde varabiliyordu.Rus ordusu ise silah ve teçhizat bakımından daha üstün olup lojistik destek durumu iyiydi.

Tarafların Kuvveti:

Her iki tarafın muhabereden önceki tertibatı şu şekildeydi: Enver Paşa ve Genelkurmay 2. Başkanı Albay Hafız Hakkı Bey , her ne pahasına olursa olsun Ruslar’ın süratle bir darbe indirmek ve yeni bir tanenberg yaratmak düşüncesindeydi.Rus-Kafkas ordusunun zayıf ve özellikle çevirme manevralarına karşı çok hassas olduğu hakkında edinilen kanaatle, kuzeyden kuşatıcı bir manevra yapılmasına karar vermişlerdir.Plana göre 11.Kor.ve 2. Nizamiye Süvari Tümeni Düşmanı cepheden tespit edecek ,9. Kor Çatak-Pitkir hattında kötek istikametinde , 10.Kor. Oltu üzerinden Kor.K.lığına getirilen Albay Hafız Hakkı Bey’in 9.Kor’un Bardız istikametine yürümesi , müteakiben 9. ve 10. Kor.’ların Sarıkamış Selim Sarıkamış hattına ilerlemesini ve geniş bir çevirme ile Kars yolunu kesmeyi içeren teklifi ve muhaberenin cereyanı esnasındaki icraatı ile ordu en az 15 kilometre daha doğuya ve uzağa kaydırılmış ve ordu , karlı Allahuekber dağlarına harekatı icraya zorlamıştır.

3ncü Or. Hasan İzzet Paşa ve Kor.K.ları:

  1. Harekat Kabilyetinden Mahrumiyet,
  2. Teçhizat ve ikmal maddelerinin noksanlığı ,
  3. Dağ yollarının karla kaplı olması

Nedenleriyle , yapılacak harekatın neticesinin karanlık olduğu , başarısızlık halinde durumun çok kötü olacağı, kış taarruzun yapılamayacağı düşüncesini taşıdıkları için,hareket öncesinde Enver Paşa tarafından görevlerinden alınmışlardır.Enver Paşa’nın bizzat emir komuta ettiği harekat şu şekilde cereyan etmiştir.

Birinci Gün (22 Aralık 1914): 11. Kor. Cephesinde taarruz ederken, 9. Kor.Lafsor’a kadar uzanan ilk hedeflerini ele geçirdi.10.Kor. zorlukla Otlu batısı- Narman hattına ulaşabildi.

İkinci Gün (23 Aralık 1914): Düşmanın 4P.A ile yapılmış olduğu karşı taarruza karşı,11.Kor.K. tüm kuvvetini muhabereye soktu.Bu esnada 9.Kor.Çatak Piktir hattına vardı.9.Kor. birliklerine ikmalini mahalliden yapmaları ve cephaneyi idareli kullanmaları emredildi.Diğer taraftan, sahra topraklarından bazıları da aşırı soğuk ve kış şartları nedeniyle ileri götürülemiyordu.Böylece harekatın ikinci günü,ikmal ve ulaştırma güçlükleri başlamış bulunuyordu.10.Kor. çok soğuk ve karlı hava şartları altında yolsuz arazide gece ve gündüz yürüyerek insanüstü bir gayretle Oltu’yu ele geçirmeyi başardı.

Üçüncü Gün (24 Aralık 1914):11.Kor cephesinde düşman karşı taarruza devam etti.9.Kor Bardiz’e vardı.10.Kor,30 ve 31. Tümenleriyle Kosor istikametinde sıtomin tugayının peşine takılması,bir tümeniyle Bardiz’a ilerlemesi emredildi.Bu Kor’un büyük kısmı ile Kosor istikametinde geniş bir kuşatmaya girişmesi kesin sonuç yerinde üstün muharebe gücü toplanmamasına ve geç kalınmasına ve netice olarak Sarıkamış felaketine neden olmuştur.

Dördüncü Gün (25 Aralık 1914): Düşman 11.Kor cephesinde Sarıkamış’a doğru kuvvat çekmeye başladı. Çünkü 11.Kor bu kuvveti tespit edememekteydi.9.Kor ikmal ve ulaştırma zorlukları nedeniyle döküntü haline gelmekteydi Sahra toplarını dahi yollarda bırakmıştır.Enver Paşa’nın 10.Kor’unun Kosor istikametinde ilerlediğinden haberi olmadığı gibi aynı günün akşamı Kor’unun Beyköy hattında olacağı beklenmekteydi.

(Daha önceki raporlara göre) oysa 10.Kor Kosor’dan Beyköy’e inebilmek için 3 bin metre yüksekliğindeki yolsuz bir kar çölü olan Allahuekber Dağ’larını aşmakla meşguldü.9.Kor’unun tek başına Sarıkamış’a müteaddit taarruzları başarısızlıkla sonuçlandı.Büyük kayıplar verilmiş ve 9.Kor’unun mevcudu azalmıştı.

Sonunda Enver Paşa taarruzu 9. ve 10. Kor’larca müştereken yapılmasını ve bunun için de 9.Kor’unun 10.Kor’yu beklemesine karar verdi.10.Kor Allahuekber Dağ’larında erimiş durumundaydı.Taburların mevcudu 150-200 kişiye inmişti.Enver Paşa’nın 10.Kor’unun felaketli halinden haberi yoktu.29 Aralık’ta 9. Kor ve 10.Kor’larla yapılan taarruzda 3 Ocak 1915’e kadar devam etti.9.Kor’unun 450 10.Kor’unun 1500-2000 kişilik kuvveti kalmıştı.Rus karşı taarruzun başlamasıyla ordu ilk çıkış üslerine geri alınmıştır.

Sarıkamış Harekatından Alınan Dersler

1.Rus kuvvetlerinin imhası için düşünülen plan genel olarak uygun idi, ancak kuşatma kavisleri çok geniş tutulmuştu.

2.Geniş kuşatma kavisleri zaman kaybına sebep olmuş, bu ise düşmanın çekilmesine ve karşı tedbirler almasına neden olmuştur.

3.Arazi ve iklim pek dikkate alınmadığından birlikler düşmandan ziyade tabiatla savaşmışlardır.

4.Ordunun kış ve dağ teçhizatı ve eğitim yetersizliği felakete sebep olmuştur.

5.Lojistik destek harekatı desteklenmekten çok uzaktır.

6.Harekattan hemen önce komutanların değiştirilmesi hatalıdır.


Yüksel Binici : (Tarihçi)

Uzmanlık alanı olan Kentler tarihinde adı bilinen bir araştırmacıdır. Şu anda Ankarada yaşamaktadır. Milli Kütüphanede Kars-Ardahan-Iğdır konularunda yeni bir araştırma kürsüsü açmıştır. Sarıkamış doğumlu olup yeni çalışmasını bu ilerin ekonomik ve sosyal kallkınma modelleri üzerine yoğunlaştırmıştır. Okuyucu ve araştırmacıların Kentler Tarihi konusunda istedikleri her türlü bilgi ve belgeyi e-mail aracılığı ile kendisinden talep edebilirler. Aşağıdaki yazı ve düzenlemeler Yüksel Biniciye aittir.


Yüksel BİNİCİ
(Kars-Ardahan-Iğdır Konularında Tarih Araştırmacısı)
yukselbinici@sarikamis.biz



Kaynak: http://www.sarikamis.biz/icerik.asp?id=80

SARIKAMIŞ HAREKÂTI ve GENERAL NİKOLSKİ'DEN NOTLAR

Sarıkamış harekâtı niçin başladı? Nasıl devam etti? Gayesi neye yönelikti? Bu soruların cevapları yazarlar ve tarihçiler tarafından çeşitli yorumlara vesile olmuştur, ancak Sarıkamış'ta şehit düşen 75.000 Türk'ün bu karlı, soğuk, korkunç ormanlık dağlarda nasıl savaştıklarına dair literatürümüzde güvenilir bir kaynak bulmak hayli zordur.

Buna karşılık Sarıkamış Harekâtını Rus Genel Kurmayına mensup General Nikolski bütün cephe savaşlarını günü gününe not etmiş ve eser Rusya'da yayınlandıktan sonra emekli kaymakam Nazmi (Osman) Bey eseri Türkçeye tercüme ederek 1934 yılında 120 sahife halinde Erkân-ı Harbiye Matbaasında bastırabilmiştir.

Gayet tarafsız bir üslûp ve ifade ile yazılmış olan bu notlardan bazı önemli bölümleri bugünkü genç kuşağa sunmak ve ezeli düşmanımızın bizi nasıl insafsızca yok etmek istediğini anlatmakta yarar görüyorum.

HAREKÂT NASIL BAŞLADI

Osmanlı Ordusunun 1913'de Balkan savaşından yenik çıkması bütün ordu kumandanlarının onuruna dokunmuştu. Enver Paşa saraya damat olup Başkumandan vekili olarak göreve başladıktan sonra Almanlarla dostluğunu ilerletmişti. Hatta altı arkadaşı ile Almanya’ya gitmiş, batının bu ileriye yönelik çalışmalarıyla sanayileşen ve gelişen devletini yakından tanımıştı.

Almanların önemli bir plânı vardı (ŞARKA DOĞRU SİYASETİ)..."İpek Yolu" diye de adlandırılan bir yol ile, Berlin-Budapeşte- Belgrad, Bosfor (Boğaziçi)- Bağdat-Basra'yı takiben Bombaya kadar uzanan bu yol sayesinde doğunun zengin kaynaklarını batıya aktarmak gayesi güdüyordu.

Osmanlı Devleti 2 Ağustos 1914 yılında Almanlarla ittifak yapmıştı Birinci Dünya Harbi başladıktan sonra önce harp dışında kalan Osmanlı Devleti, sonradan bir tertiple harbe giriyordu. Şöyle ki:

Almanlara sipariş edilen Goben ve Bereslav adındaki iki gemi Amiral Şuson kumandasında Boğazlardan sessizce girip Karadeniz’e açıldı. Sonradan adları Yavuz ve Midilli olarak tanınan bu iki geminin zabıtanı ve erleri Türk askeri üniformasını giyecek, Türk bayrağını çekip Odesa ve Sivastopol limanlarına girip Sivastopol'u bombalayacak ve böylece Sarayın haberi olmadan Türkiye Birinci Cihan Harbine böyle bir kurnaz davranışla girmiş olacaktı. Sonuç tahmin ve tertip edildiği gibi çıktı: Odesa ve Sivastopol bombalandı. Almanların Şarka Doğru (Drang nach Osten) planının gerçekleşmesi için Türkiye'nin harbe girmesi ve Ruslara karşı savaşması gerekli görülmüş ve plânın ilk bölümü uygulanmıştı.

Bu olaydan sonra fırsatı kollayan Rus'lar Karadeniz’de ilk hareket olarak Mithatpaşa vapurunu batırırlar. Bir taraftan da Kafkaslardan 150 km. bir yolculuktan sonra Rus orduları Kars'tan girerek Sarıkamış, Yeniköy ve Zivin (Süngütaşı) kalesini geçip Ağrı'nın Eleşkirt kasabasını da işgal ederek Horon düzünden Horasan ve oradan Köprüye kadar ilerlerler (Tarih: 29 Ekim 1914).SARAYIN  DAMADI  OSMANLI  ORDULARI  BAŞ KUMANDAN  VEKİLİ   ENVER  PAŞA

Başkumandan Vekili Enver Paşa "çevirme, kuşatma ve Rusları imha" plânını hazırlar ve Erzurum’daki Üçüncü Orduya harekât emrini verir.

Hafız Hakkı Paşa Rus ordusunu Horasan ile Pasinler arasındaki "Çoban Köprüsü" yakınında bulunan Köprüköy'de karşılar, burada Hasan İzzet Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusuna mensup 8 alay, Rusların 6 alayı ile şiddetli muharebeler yapar ve Rus ordusu mağlup olarak geri çekilmek zorunda kalır.

Hasan İzzet Paşa'nın zafer haberini alan Enver Paşa yanına Alman generalleri Bronzer Von Sellandorf harekât Şubesi Başkanı Yarbay Feldman, Kurmay Başyaveri Kazım (Orbay) Bey ve diğer kumandanları alarak İstanbul'dan Ulukışla’ya kadar trenle oradan at sırtında Erzurum’a varır ve 3. Ordu merkezine gidip orada Hasan İzzet Paşa, ordu komutanı Refik Paşa ile görüşür. Hasan İzzet Paşa, Enver Paşa'nın Harbiye'den hocasıdır ve kış başlangıcında yapılacak olan harekâtın, hazırlıksız, tedbirsiz bir harekât olacağını söyler. Cesur ve sert iradeli bir kumandan olan Enver Paşa'nın cevabı "Eğer hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim" olur.

Ruslar'ın Anadolu'ya, istilâ etmek için gönderdiği asker sayısı 60 binin üzerinde. Üçüncü Ordunun mevcudu ise 90 000 kişilik-...Ama bunun İçinde yeni teşkil edilen 40.000 kişilik Onuncu kolordu tecrübesiz ve araziyi hiç tanımayan subay ve erlerden mürekkep.. Dokuzuncu Kolordunun mevcudu ise 28.000 civarında, onbirinci kolordu ise ihtiyat olarak beklemede... Piyade tüfekleri, makineli tüfek ve dağ topları ile donatılmış olan bu ordunun erlerinin üzerinde mevsimin kış olmasına rağmen yazlık elbise var. Ayakkabıları eski.. Yiyecekleri peksimet ve haşlanmış buğdaydan ibaret! Buna rağmen Rus ordusunu Allahu Ekber Dağları'ndan aşıp arkadan kuşatmak suretiyle imha etmek plânını Enver Paşa Hafız Hakkı Paşa'ya verir ve o da Onuncu Kolordu ile 2400 rakımlı Allahu Ekber Dağları’nı Onuncu Kolordu ile aşmaları için harekete geçer. (Kasım 1914)Bebek  Gölü

Hafız Hakkı Paşa 27 Kasım 1914'de yarbaylıktan Albaylığa terfi edince savaşa coşkun bir hal içinde katılır. 19 Aralık 1914'de 9.Kolordu kumandanı İhsan Paşa'ya yazdığı mektupta;

Kolordularımızla yan yana Rus ordusuna karşı yapacağımız umumî taarruz İslâm Aleminin ve Şarkın selâmeti için pek mühim neticeler verecek tarihi bir vak'a saydığımızdan, tamamen elbirliği ile iş görebilmek için, duygu ve düşüncelerimi açıkça bildirmeyi faydalı buldum... Bütün hareketler ve muharebelerimiz arasında, sizin de kolordunuzun harekâtından acizlerini (beni) haberdar etmek üzere mülâzım (teğmen) Tahsin Efendiyi haber zabiti sıfatı ile nezdine gönderdim.) diyordu.

Kırk beş gün süren cebri bir yürüyüşten sonra Onuncu Kolordu 12 Kanunu Evvel (Aralık) 1914'de paşa yorgun ve bitkin olarak Allahu Ekber Dağları'nın eteklerine vasıl olmuştur.

Başkumandan Vekili Enver Bey'in acele ve kesin emri

"Kolordu hiç durmadan dağı aşıp Sarıkamış'a gelsin!' .

Ama Başkumandan Vekili düşünmüyordu ki şiddetli kış gününde, sıfırın altında -20 derece soğukta, üzerinde palto, ayağında yün çorap bulunmayan bu ordu koca Allahuekber dağları'nı nasıl aşacaktı?Hafız  Hakkı  Paşa

Rus Ordusu tam teçhizatlı Gabardinski ve Plaston taburları ile kilit noktalarını tutmuş, patika yollarını bile işgal etmişti.

Kaldı ki Ordu subaylarının elinde doğru dürüst bir harita bile yoktu, Sarıkamış harekâtına dair bir eser yayınlamış olan Şerif Bey hatıratında şöyle yazıyor:

"Hafız Hakkı Bey bu araziyi, bu iklimi zerre kadar bilmiyordu. Elinde sınırımız dışında kalan Kafkasya’nın, pek noksan, pek yanlış pek aldatıcı ve bir Rus paftasından çıkartılmış 1/400.000 mikyasında bir haritadan başka haritası da yoktu. Ve bu harita şoseleri gösteriyordu, Hakkı Bey mürettep bir Rus Tugayını kafasında bir kaç saat içinde eziyor henüz dün gördüğü birliklere gece yürüyüşleri yaptırıyor, cûr'et ve cesaretle (sanki bir manevra yürüyüşü yaparak dağları aşarak) Kars'a ilerliyordu. Asıl bahtsızlık da şuydu ki: Ne kimse ona, ne de o kendi kendine;

"Ya bu hesaplar yanlış çıkarsa?"

İzzet  Paşa

Diye sormuyordu, Maiyetindeki tecrübeli kimselerle ise hiç istişare etmiyordu.

Allahuekber Dağları'nın karlı, tipili, şiddetli soğuklarında binlerce Türk askeri kırılır. Geriye kalanların pek azı dağı aşar. Öte yandan IX. Kolordunun iki tümeni Oltu, Bardız üzerinden ilerler ve Eski Sarıkamış'ın kuzeyini, Turnagöl sırtlarını işgal eder.

9 Aralık 1914'de IX. Kolordu harekâta geçtiğinde müthiş bir kar fırtınasına tutulur Oltu'dan Bardız'a kadar kar, tipi, soğuğun -20 dereceye kadar düştüğü yollardan yürüyen bu kolordu Bardız bucağına varır. Yolda gelirken Oltu'nun batısında 32.fırka ilerlemekte ve kuzeyinde 31nci fırka yürüyüşe devam etmektedir. 31nci fırka kuzeye doğru ilerlerken şiddetli bir düşman ateşine uğrar... Oltu’nun batısında bulunan 32nci fırka (Alay) da sağından kendisini çevirmek isteyen bir düşman kuvvetini görünce... Avcıya yayılan iki taraf arasında amansız bir cenk... Akıncılar birbirine yaklaşıyor., yaklaştı. Birden bir şüphe, öteden işaret, hemen ateş kesilir, iki taraf kollarını açarak biri birine koşuyor, sarmaş dolaşlar ve ağlayışlar. Meğer dört saattir kendi iki fırkamız bir birini düşman sanarak cenk etmiş,.. Bu kazanın (hatanın) bilânçosu fecidir: İki taraftan iki bin şehidimiz var.

Sadece bu yanlış mı? Nice hatalar meyanında gece, eratın ve subayların bilmedikleri arazide, keşif yapılmadan gece taarruzu da yapılmıştır: Enver Paşa Bardız'dan Sarıkamış'ın kuzey tarafına, Turnagöl sırtlarına getirdiği 29uncu Alay'a gece taarruz emri verir. Kolordu Erkânı Harbiye Reisi Kaymakam Şeriat Beye:

"Bizim askerimiz gece taarruzu yapamaz amma yapsın bakalım, emrini verir. Elindeki tek fırkaya gece taarruzu yaptırdı. Asker hiç orman manevrası görmemiş. Taburlar birbirini kaybeder”

Kaymakam Şerif Bey (Sarıkamış) adlı eserinde Kurmay Albay Arif Bey'den bahseder ve şöyle der: (Karlar içinde bîtap kalan taburlar ancak Arif Bey’in sür'at-i intikali ve himmeti sayesinde ve ancak onun karar-ı zatisiyle şu derin ormanların muzlim uçurumlu

derelerinden alınarak...")

Kurmay Albay Arif Bey daha sonra (Birinci Cihan Harbinde Kafkas Cephesi) adlı hatıratını yazmış ve Sarıkamış harplerinin acıklı sahnelerini dile getirmiş değerli bir kumandan olarak tanınmıştır.

YANLIŞLAR DİZİSİ

Sarıkamış cephesinde soğuktan donarak ölenlerin, şehitlik rütbesine erenlerin sayısına yakın askerimizde, yanlış askerî kararlar ve taarruz emirleri ile kırılmıştır. İstasyonun üzerinde bulunan bir tepeye yerleşen Ruslar, buradan devamlı olarak Türklerin taarruzlarına karşı makineli tüfeklerle karşılık vermişler ve çok da zayiat verdirmişlerdi. Bu tepeyi ele geçirmek için Eski Sarıkamış köyüne girmek ve yakın mesafeden düşmanı yok etmek istiyordu. Enver Paşa 87nci Alay komutanı Lütfi Bey bu köye 87nci Alayla makineli tüfek ateşi altında girip köyü işgal ediyordu. Türk ordusu Sarıkamış'a girememiştir ama bari Eski Sarıkamış'a girip bir başarı, bir zafer sağlamak bahtiyarlığına ermiştir. Ancak bu zaferin sonucu acı olur: Devamlı olarak istasyon arkasındaki tepeye (Kartal yuvasına) taze kuvvetler gönderen Ruslar köyü kuşatırlar ve devamlı olarak makineli tüfeklerle ateş ederek 87nci, Alayı perü-perişan ederler, geriye dönmek, ileriye saldırıp çıkmak imkânı kalmayınca Alay komutanı Lütfi Bey Alay sancağını beline sararak 22 kişi ile beraber, gece beyaz örtülere sarılıp sürünerek köyden dışarı çıkmağı başarır.

Maksat ordunun göz bebeği, şerefi, sembolü sancağı düşmana teslim etmemek... Bu kurtulanlar içinde 17 yaşında Harbiye öğrencisi iken Sarıkamış harekâtına katılan ve başarılarından ötürü rütbe alıp subay olan genç bir "zabit vekili-takım komutanı" vardır. Bir ağaca yaslanmış, dinleniyor. Ordu komutanı onu teftiş sırasında görür ve sorar.

"Niye kaçtın?"

Genç zabit şaşkın ve gayet soğukkanlı cevap verir.

"-Kaçmadım, bütün takımım şehit düştü, yapayalnız kaldım ".

Kumandanın cevabı ve kararı sert ve kesindir.

"-Derhal kurşuna dizin..."

Araya şefaatçiler girer, Albay Arif Bey yalvarır, diğer kumandanlar rica ederler. Olmaz ve bir manga asker çağrılıp emir verir

"-Manga ateş..."

Yazar İ, Habib Sevük Yurttan Yazılar adlı eserinde şöyle diyor (Yere düpedüz değil bir istifham gibi kıvrılarak düştü; lanetlenen bir istifham (soru işareti) gibi.., (s. 352).

13 Aralık 1914 gününden 19 Aralık 1914 tarihine kadar beş gün bir tepeye hakîm olarak Türk ordusuna ağır kayıplar verdiren Ruslar, sonunda Eski Sarıkamış köyünü işgal ederler. Gece köyü ateşe verip kaçmış görünmek için ot yığınlarını yakarlar. Enver Paşa, Rusların kaçtığını sanır ama aldanır ve bu köydeki kuşatma bu şekilde acı sonuçlara erişir.

Hafız Hakkı Paşa 18.12.1914 günü verdiği raporda bitkin ve yorgun 800 askerinin kaldığını, IX. Kolordunun çoğunun şehit düştüğünü bildirir.

Ancak X. Kolordu bir ara Sarıkamış'a sızmıştır. Başarı ümidi görünmüştür diye savaştan dönülmez. Sonuç olarak Enver Paşa kumandayı Hafız Hakkı Paşaya bırakıp İstanbul'a döner. Bir süre sonra da Hafız Hakkı Paşa tifo hastalığından ölür.

8 Ocak 1915 tarihinde İstanbul'dan Hafız Hakkı Paşayı 3. Ordu Komutanı tayin eden Enver Paşa 90.000 kişilik ordudan 10.000 kişinin kaldığını bildirir. İstanbul'dan 9 tabur asker, Yusuf İzzet Paşa kumandasında Erzurum'a hareket etti.

SONUÇ:

1913 Balkan harbinin kayıplarını telâfi etmek, Türkistan’daki esir Müslüman Türkleri hürriyet ve istiklâllerine kavuşturmak gayesiyle başlatılan Sarıkamış harekâtı başarıya erişememiş Enver Paşa Almanların İpek yolu denen (Şarka Doğru) siyaset planına belki bilmeden katılmıştı ama petrol ve ipek ülkeleri olan Orta Doğuya doğru 3ncü Ordu ile harekete geçerken hazırlıklı değildi. Gayesi uğruna sonradan Türkistan'a geçen ve oradaki Türkleri büyük bir iradeyle teşkilatlandırıp Ruslara karşı da savaşan bu zeki ve çok cesur Türk kahramanı eğer tedbirli ve tedarikli davranmış olsaydı, Rusları mağlup edebilir ve ezelî düşmanımızı yok edebilirdi. Turancılık hayalînin yanında Osmanlı Devletine Türkistan illerini katıp büyük bir Türk Devleti kurmak hayalî eklenirse Enver Paşa hiç de yadırganacak bir kumandan değildir. O, ideallerini aksiyon safhasına aktarırken Almanlardan büyük yardım göreceğini sanmış, mevsim şartlarını, coğrafî durumları göz önüne almadan hareket etmekle binlerce Anadolu 'halkı arasında hürmetle yad edilen Enver Paşa” muhakkak ki büyük bir asker ve cesur ve idealist bir insan olarak tarihte yerini alacaktır.

Odesa ve Sivastopol'ün 29 Ekim 1914'de Breslav ve Goben Zırhlıları tarafından bombardıman edilmesiyle Birinci Dünya Savaşına emri vaki ile giren Osmanlı Devleti'ne karşı Rus ordularının 1 Kasım 1914'de sınırı aşarak Horasan ve Eleşkirt’e kadar ilerlemeleri, Karadeniz'de Mithatpaşa vapurunu torpilleyerek batırmaları büyük bir saldırıya geçeceklerine işaret sayılmıştı, 1 Kasım 1914'de başlayan Rus harekâtı Köprüköy'de 14 Kasım 1914'de Türk ordusunun azimli karşı duruşu ile kırılmıştı, ancak bundan sonraki hareket aceleye getirilmiş, üç kolordudan teşekkül eden Üçüncü Ordunun Doğu cephesinde tahkim edilmemiş arazideki dağılışı ve kumanda zincirindeki irtibatsızlık, teçhizat bakımından zayıf olması beklenen zafere ulaşmayı engellemiştir.

Eğer 3. Ordu Allahuekber dağlarından değil de güneyde Muş-Hınıs üzerinden Aras nehrine doğru bir kolordu ile harekete geçmiş olsaydı belki zafer ümidi doğardı. Zira bu yol geçilmesi ve aşılması coğrafi bakımdan daha elverişli idi, ama nedense bu ihtimal daha sonra hatıra gelmişti. O zaman da iş işten geçmiş bulunuyordu. 5 Ağustos 1922’de bir Kurban Bayramı günü Türkistan'da Çiğen Tepesine 45–50 kişilik bir kuvvetle hücum eden Enver Paşa burada, Pamir eteklerinde Dereryi Hâkiyan mevkiinde Kızılordu askerleri tarafından şehit edildi.

Enver Paşa ölmeden, 29 Eylül 1920'de Sarıkamış'ın geri alınmasında bulunamadı. Türkistan’da şehit edildi.

Sarıkamış harekâtına dair GENERAL NİKOLSKİ'NİN NOTLARI

General Nikolski, notlarını günü gününe tutmuş, tarafsız bir görüşle Türklerin kahramanlıklarını övmüştür. Bu hatırattan bazı bölümleri, aşağıya alıyorum.

TÜRKLER'iN İRADESİ VE DAYANMA GÜCÜ

Türkler savaşta büyük kayıplara uğradıkları halde inatla karşı koymaktadırlar. Sarıkamış grubuna yardım maksadıyla BARDIZ'a özel bir grup gönderilmişti. Aynı zamanda bu grup Türkler'in ulaşımlarını kesecek ve onlara takviye kuvvetinin katılmasına engel olacaktır. Görünüşe göre zikredilen grup beş alay kadar tahmin olunan düşman (Türkleri kastediyor) kuvvetiyle savaşa mecbur kalacaktır.

"Bütün cephede Türklerle başarı kazanırcasına mücadeleye rağmen yegâne ulaşım ve kavuşma yolunun kesilmiş olmasından dolayı Sarıkamış müfrezesinin vaziyeti çok ağırdır.

"Hal ve mevki, ciddî kararlar alınmasını gerektirmektedir. Zira fasılasız devam eden birçok savaş ve çarpışmalardan sonra kayıplar pek fazla olup, gitgide de artmaktadır.

"İleri karakol postalarında ve gerekli olarak geceyi açık arazide geçiren askerler meyanında soğuktan donmuş olanların çokluğundan müfrezenin kuvveti giderek azalmaktadır.

15 Birinci Kânun'da Sarıkamış'a onuncu kolordusuna mensup taze askerî birliklerin yanaştıkları anlaşıldı. Bu birlikler, Yağbasan, Alisofu köylerinde iki cepheyi işgal ettiklerinden bu suretle Sarıkamış'ın kuşatılması tamamlanmış oluyordu. General Prejevalski şafaktan önce sağ cephe ve merkezde bulunan 80 nci Gabardinski alayını kendi plâstonlarıyle değiştirdikten sonra. General Berhman'a bildirdiği üzere Sarıkamış grubu birliklerine yolu açmak için Türkler'in Sarıkamış'ın kuzeyindeki tepelere (ki bunlar Turnagöl sırtlandır), işgal ettikleri mevzilere Karşı taarruza karar vermiş bulunuyordu.

General Prejevalski, kendi müfrezesini şu suretle bölmüştü: Yağbasan ve Alisofu köyleri üzerinden taarruz eden düşmana (Türklere) karşı beş tabur. Bunların yanında 80.Kabardinski Alayı vardı. Ayrıca sekiz toptan teşekkül eden bir kuvvet sevk ederek Bardız geçidini tutacaklardı. Bunlar düşman saldırılarını geri atmağa memur edilmişti. Bardız geçidine karşı da General Bukretov kumandasında beş tabur. 4 toptan ibaret kuvvetleri -aralarında Berdanka tüfeğiyle silâhlanmış bir buçuk tabur bulunduğu halde- bu önemli geçide gönderilmiştir.

General Bukretov'a düşmanın sağ cenahını kuşatmak suretiyle onu Bardız geçidinin doğusuna atmak ve çıkarmak emredilmişti.

Bardız geçidini zapt etmek için iki topla beraber iki tabur ayrıca memur edilmişti. Bunlar Yağmur Dağa hücum ve taarruz edeceklerdi. Yağmur Dağ Sarıkamış'a 7 km mesafededir.

Bu taburlar Yağmurdağı zapt eylemişler ise de bunların ileriye doğru harekâtı çok zorluklara uğramıştı. Kuzeyden Yağmurdağ'a doğru inen dik yamaçlı bir sel yarıntısı birleşmekteydi. İlerdeki bütün düşman mevzilerini ve topçularının gruplarını seyretmekte idiler. Dağ yamaçları çok dik olup düşmanın "anflat" karşı atışı altında kalmakta idi. Türkler bilhassa Bardız geçidinde olan başlıca yoldan Yukarı Sarıkamış köyünün batısında ve kuzey batısında şiddetle karşılık veriyor, mukavemet ediyorlardı. Böyle bir şiddetle karşılık veriyor, Miralay Bukretov, bu geçidi işgal edememişti.

Miralay Bukrelov, adı geçen geçitten hemen hemen bir km mesafede durmağa mecbur kaldı. Müfrezesinde bulunan dört top. Türklerle mücadele edememişti. Özellikle bunların cephaneleri az bir zamanda tükenmiş bulunuyordu. Sekseninci Kabardinski Alayı, evvelki günlerde yapılan sık sık mücadelelerde çok kayıplara uğramış olmasına rağmen Türklerin hücumuna mukabil, kesin hücum ile karşılık verdi. Çarpışma, tesadüfî muharebe şeklini alarak bilhassa şiddetli oldu.

Enver Paşa'nın kuvvetli iradesi, dayanıklı Türk birliklerini bütün müthiş engelleri kesmeğe, sevk ve mecbur etmeğe zorlamıştı."

TÜRKLERE KARŞI GECE BASKINI

1914 yılının II. Kânun 16. günü gece bastığı zaman Birinci Kafkas Obüs Taburu gelmiş olduğundan General Prejevalskinin zayıf topçusu bu suretle oldukça takviye edilmiş oldu. Akşamın saat 10 una doğru Türkler gözükmeksizin son sırtlardan indiler. Daha sonra demiryolu hattının geçtiği vadide toplanarak toplu nizamla İstasyona, köprüye ve Kartal Yuvası dağı (istasyonun üstündeki dağa) hücum etmişlerdir. Bu dağ, Üçüncü Kobban Plaston taburu taralından işgal edilmekte idi.

Tabur, kendisine tek üstün olan düşmana karşı mukavemet edemeyerek çok kayba uğramış ve Sarıkamış'a çekilmiştir. Türkler onun arkasından kasabaya girmişler ve kasabanın çevresinin 156 P (Yelizavet-poleski) Alayı hizmet bölüğünün eski kışlalarını işgal etmişlerdir. Merkez mıntıkasında istasyon kumandanı olan Japorjevski, Kazak Alayının kumandanı Miralay Kravçenko, yarılmış olan mıntıkadaki durumu kurtarmak için bizzat ileriye atılmış ve derenin üzerindeki köprüde (ki Türkler bu köprüden geçiyorlardı) ölmüştür.

BİR GÜN SONRA

17 Birinci Kânun'da Sarıkamış'ta durum: Evvelki kadar gergin değildi. Sarıkamış birliklerinin ilân ettiği başarı gitgide halin iyiliğine doğru gelişmesini temin eylemekteydi.

Sabahın saat 7 sinde General Prejevalski'nin emrine Kars kalesi istihkâm bölüğünün tahrip kıtası vasıl olmuştu. Türkler tarafından daha 1914 yılının 14 ncü Kânun'unda işgal edilmiş olan kulübelerin tahribine karar verilmişti. Kulübelerden birisinin damına yakıcı-prokselinli büyük bir tahrip kalıbı konarak, merminin patlamasıyla beraber, bina tamamen tahrip edilmiş, yıkılmış ve içinde bulunan 300 kadar Türk savunma erinin cümlesi telef olmuştur.

Bundan sonra ikinci kulübe içinde bulunan 300'den fazla askerden hepsi, içinde imamları olduğu halde teslim olmuşlardır. Türkler bu kulübelerde üç gün üç gece erzaksız ve susuz olarak sabırla ve inatla bir mukavemet göstermişlerdir.

Turnagöl Dağları'nın Hasan Ağayurd tepesinde inanılmayacak derecede bir gayret ve fedakârlıkla iki dağ topu çıkarıldığından bunlar Bardız geçidini arkadan dövmeğe başlamışlardır.

General Prejevalski, Miralay Bukretof'un emrine kendi eli altında bulunan 13 taburdan 6 sıra göndermiştir. General, Bardız geçidini tutmadıkça Sarıkamış'ın diğer cephelerinde saldırıya geçmenin ve demiryolunun tahribinin faydasız ve anlamsız; olduğunu pek güzel anlamıştı.

Askerin çok yorgun oluşu, zaman zaman cephane ve fişeğin azlığı ve Türkler tarafından bu bölgeden devamlı olarak gösterilen şiddetli mukavemet sebebiyle, Miralay Bukretof'un pek ziyade zorlukla ilerlemekte olmasını ve kesin bir başarı elde edememiş bulunmasına vesile olmuştur.

ESKİ SARIKAMIŞ BASKINI

Yukarı Sarıkamış köyünde hoş bir vak'a olmuştur: Buradaki ot setlerine ait kulübeleri tutmuş olan bir Türk taburu ile bunun karşısındaki bizim iki Kabardinski taburu vardı.

Üç gündür uğraşıldığı halde buradaki Türkleri esir etmek kabil olmuyordu. Kulübelere yaklaşan askerlerimize etraftaki tepelerden şiddetle ateş edilmekte idi. Vakta ki obüslerimiz yukarıda bulunan düşmanı def eylemiştir. Avcılarımız sürünmek suretiyle ilerleyerek en yakın olan kulübeyi berhava etmiştir. Bu feci akıbetten sonra üç ümera yedi subay bir doktor ile üç yüzden fazla nefer silâhlarını teslime mecbur kalmışlardır.

Sarıkamış muharebesinin neticesi olarak 20'den fazla subay bin beş yüz askerden oluşan esirlerin gelişinden bizar oluyorum İskân edilecek yer ve yiyecek temin etmek lâzım geliyor. Esirlerin ifadesine göre Sarıkamış'a karşı Türkler'in 17.2.28, 29. 30 ve 31 nci Türk fırkaları hareket eylemekte oldukları ve Köprüköy’den kıtaatımızın arkası sıra 18. 33. ve 34ncü Türk fırkalarının gelmekte olduğu anlaşılmaktadır. Bütün kıtaata Hasan İzzet Paşa kumanda etmekte fakat Sarıkamış harekâtını bizzat ENVER PAŞA idare eylemektedir. Ayrıca iki Alman general bulunmaktadır.

HAREKÂTIN NETİCELERİ

Sarıkamış önlerinde günlerce süren muharebelerden sonra 13.000 mevcudundan IX. Kolordunun bakiyesi olarak kalan bütün generaller ile 200 küsur subayı ve 6000 kadar neferi esir olmuşlardır. (23 Birinci Kânun 1914).

13000 mevcutlu Kolordunun halen 7000'i hayattadır. Ganaim miktarı henüz malum değildir. Fakat 30 kadar top, 20 kadar makineli tüfek, IX. Kolordu Kumandanı ve keza erkân-ı harbiyeleriyle beraber 17 28. ve 29ncü fırka kumandanları esirdir.

Sarıkamış hezimetiyle cesaretle maneviyatlarını kaybeden diğer Türk kıtaatı Ardahan'ın tarafımızdan istirdadı üzerine ric'at etmişlerdir. Düşman kumandanları General Galgilin Bulaklı tarafında, Kaymakam Radde (Palandöken'e),

Birinci Ferik General Graf Varanşof Daşkot Miralay Bukretof Darkovski, General Prejevalski, General Yudeniç, General Berhman ayrıca General Baratof orduya kumanda etmişlerdir.

LİMAN VON SANDERS'İN DÜŞÜNCESİ

Liman Von Sanders Sarıkamış harekâtı için şöyle yazmışlar. (Yapılacak harekâtta Üçüncü ordunun kumandanlığını üzerine almış olan ENVER PAŞA, yapmış olduğu harekâtın neticesinde 3. Ordu külliyen hezimete uğramıştır. Bidayette 90.000 kişi olarak tertip edilen bu ordudan 12.000 kişi kalmıştır.

Çadırsız karlı ordugâhlarda erler açlıktan, soğuktan helak olmuştur. Avdet eden efrat arasında çok geçmeden tifüs hastalığı zuhur ettiğinden bu suretle onların da birçokları ölmüştür.

"Filhakika Sarıkamış'taki Rus kıtaatını ihata maksadıyla fevkalade geniş ve son derece cüretkâr olan plânını düşünen ENVER Paşa, inisiyatifi kati olarak kendi eline almış ve taarruz ve harekâtı sür'atle inkişaf ettirmiş bulunuyordu. Ancak nihayete erdirmeye muvaffak olamamıştır.

Enver Paşa Harpte manevî unsurun azim ve kıymet ve ehemmiyetine dair olan sözünü unutmuş gitmişti.

SARIKAMIŞ'TA ŞEHİT DÜŞENLERE AĞITLAR

Halk, Sarıkamış savaşları için birçok ağıt yakmıştır. Bunların bir kısmını Fahrettin Kırzıoğlu derleyerek ÇINARALTI dergisinde, 18.8.1942 tarihli 43. sayısında yayınlamıştır. Aşağıya neşrediyoruz

Sarıkamış’ta var maşin

Urus yığmış ağır koşun

Bizim asker açık çıplak

Dağlarda büyüdü kışın, (döndü),

Sarıkamış alkan oldu

Zalim Urus murat aldı

Kimsesiz kul, kız gelinler

Kara giyip saçın yoldu

Sarıkamış saza döndü,

Dağları gülgaza döndü

Serçe canlı Ermeniler

Alıcı şahbaza döndü.

Sarıkamış içi meşe

Urus hep yaktı ateşe

Bizi koydun eli bağlı

Nerye vardın Enver Paşa?

Soğanlı'da soğan olur

Kar tipisi boğan olur

Urusu bozgun görenler

Anasından doğan olur.

Soğanlı'nın göktaşları

Kızardı hep haşhaşları

Kar, boranda dondular hep.

Erzurum’un dadaşları

Bardız deresi kan çağlar

Analar ciğerin dağlar

Çil Horoz dağı ardında

Nice duvaklılar ağlar.

Enver Paşa hücum dedi

Yarıldı Moskof ödü

Zalim Allahuekber Dağı

Nice arslan, yiğit yedi.

Sarıkamış ne aralı

Kimi şehit kimi yaralı

Bunu duymuş var mı ola

Yalan dünya kurulalı

Sarıkamış Altınbulak

Soğanlı'yı biz ne bilek

Bizim uşak böyle gezer

Ağlı zıbın, kara yelek.

İbrişimin kozaları

Batsın Avşar kazaları

Sarıkamış’ta kırıldı

Konca gülün tazeleri.

Yüzbaşılar, binbaşılar

Tabur, taburu karşılar

Yağmur yağıp gün değince

Yatan şehitler ışılar.

Kılıcım kana boyandı

Gökte melekler uyandı

Yedi düvelin ağzında:

Ancak Osmanlı dayandı

KARS VE SARIKAMIŞ'IN KURTULUŞ DESTANI

Bardız'ın Güreşken köyünden Âşık Mustafa Gedik (Nİ-HANİ) Kars ve Sarıkamış'ın Ruslar ve Ermeniler'den kurtuluşu üzerine bir destan söylemiştir. 93 savaşları sonunda Berlin anlaşmasına göre Ruslar'a bırakılan ELVİYE-İ SELÂSE (Kars, Artvin, Ardahan), 3 Mart 1918 Brest Litovsk antlaşması ile tekrar Osmanlı Devleti'ne geri verilmişti. Ancak Ermeniler'in zulüm ve işkenceleri uzun süre devam etmiş, nihayet Kazım Karabekir Paşa, Halit Paşa kumandasında millî ordu 29.9.1920'de Sarıkamış'ı bilahare de Kars’ı düşman işgalinden kurtarmıştır. Nihani’nin destanı bu kurtuluşa aittir.

Bir destan söyledim son taarruza

İşimiz kerem ü ihsana döndü.

Bizden beylik dava eden Ermeni

Ekini biçilmiş kozana döndü.

Akılsız Ermeni bu işe şaştı

Mirmanof, Marzmanot yanbeyi düştü

"Antiranık" duyup yel gibi kaçtı

Semeri dağılmış hayvana döndü.

Şad olur İslâmda olsa bu hulûs

Elde selâmettir erhab-ı namus

Bize kurşun atan Bedos, Bediros

Davarı kurt yemiş çobana döndü.

Yaşasın ordumuz merd oğlu merdler

Topçu, süvarimiz kurd oğlu kurtlar

Piyade fırkası dini pulatlar

En küçük neferi arslana döndü.

Kemal Paşa teşkilâtı bitirdi

Kazım Paşa Pasinler’de oturdu

Halit Bey kurd gibi sürdü götürdü

Sonra yalın-kılıç Yunan'a döndü.

Bakman düşmanların hay u vayına

Giden razı geldi kendi payına

Şimdilik taş diktik Arpaçay’ına

Oradan ordumuz bu yana döndü.

Der NİHANİ demü devran bizimdir

Yüzondört söz Hak Kur'an bizimdir

Düşman hep mahvolur vatan bizimdir

Hamd olsun vaziyet sağ yana döndü.

Ekim 1920


Derleyen:Mehmet GÖKALP

Türk Dünyası Tarih Dergisi Ocak 1990 Sayı:37 Sayfa:15-24


Kaynak: http://www.akintarih.com/sarikamis/hatira.htm